“Allah bize sulh ve sükûnet nasip etsin. Hiçbir memleketin bizim kadar buna ihtiyacı olduğunu sanmıyorum” diyen Cennetmekan Sultan II.Abdülhamid Han Hazretleri’nin bu sözleri, Ankara’da yaşanan hain terör saldırısı sonucu onlarca masum insanın hayatını kaybettiği, yüreklerimizin yanıp kavrulduğu bu günler için söylenmiş sanki.
Halkın gözünün içine baka baka ihanetlerini açıkça sergilemekten çekinmeyen terör örgütüne yandaşlık yapan; partiler, sözde aydınlar, taşeron medyalar, Türkiye’nin ilerleyişi karşısında vatana ihanet etme pahasına duruş sergileyenler… Yitip giden bu canların hesabını nasıl vereceksiniz? Dünyanın hiçbir yerinde devletinin, milletinin arkasından iş çeviren bu kadar hain yoktur.
Türkiye’nin önünü kesmek isteyen şer ittifakları bizi dışarıdan yıkamayacaklarını biliyorlar, tek çareleri bu tür eylemlerle bizleri birbirimize düşürmek. Artık güçlenen, hedefleri yükselen, bir Türkiye var. Manevi dinamikler harekete geçmeye, ülkemiz İslami değerler üzerine inşa edilmeye başladı. Özümüze dönüyor olmamız onları rahatsız ediyor.
Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü kutladığımız bu günlerde hepimizin hatırlaması gereken çok önemli bir şey var. Mezhep ayrımı, etnik köken gözetmeksizin, Alevisiyle, Sünnisiyle, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Çerkesiyle kazanıldı bu şanlı zafer. Çanakkale ruhu, iman birliğiydi yedi düvele karşı verilen bu savaşın kazanılmasını sağlayan. Ülkemizi kan gölüne çevirmek isteyen birliğimizi, bütünlüğümüzü, huzurumuzu, güvenliğimizi bozmak isteyen zalimlere karşı Çanakkale ruhuyla birlik olma zamanıdır. Peygamber Efendimiz Hz.Muhammed (s.a.v), “Ümmetimden iki sınıf iyi olursa, insanlar da iyi olur: Yöneticiler ve âlimler.” buyurmuştur. Şükürler olsun ki bugün biz o yöneticilere sahibiz. Yakın tarihimize baktığımızda yaşananlar Peygamber Efendimizin bu hadis-i şerifini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Başörtüsünün engellendiği, kuran kurslarının, imam hatiplerin kapatıldığı, camilerin ahır yapıldığı, ezanların Türkçe okunduğu, insanların inançları yüzünden horlandığı günlerden bu günlere geldik. Türkiye, ekonomik gücünü yitirmiş, deprem paralarıyla memur maaşlarını ödeyen, IMF’ye mahkum, tüm sistemleri çökmüş bir ülke iken, bugün başarılı reformlarla, uzun vadeli kalıcı projelerle, her alanda gerçekleştirdiği devrim niteliğinde icraatlarla, büyüyen ekonomisiyle yükselen küresel bir güç haline gelmiştir.
Tüm bu hizmetler madden ve manen yetişmiş, manevi duygulara sahip yöneticiler tarafından gerçekleştirdi. Haçla hilalin savaşında, hakkın yanında batılın karşısında sergiledikleri tavır onları İslam düşmanlarının hedefine koymuştur. Dinimize ve devletimize nefret besleyenler bu insanlara her türlü iftirayı atmaktan geri kalmıyorlar.
Hak dava uğruna mücadele eden, en zorlu, en karmaşık döneminde Osmanlı Devleti’ni bir arada tutarak, muazzam hizmetlere imza atan II.Abdülhamid Han Hazretleri’ne kızıl
sultan iftirasını atan müfterilerin günümüzdeki uzantıları, bugün de ülkesinin ve ümmetin menfaati için çalışan, halkın yüzde elli ikisinin oyuyla göreve gelen Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a diktatör yaftasını yapıştırmaya çalışıyor.
Şüphesiz milletimiz İslam coğrafyası ve ülkemiz üzerinde oynanan bu oyunların gerçek niyetini anlayacak ferasete sahiptir. Bu şer ittifaklarına karşı kararlılıkla birlik ve dayanışma içinde devletimizin yanında olmalıyız. Hacı Bektaş-i Veli Hazretleri’nin buyurduğu gibi, “Bir olalım, iri olalım, diri olalım. “